28 Nisan Sur ve Hasankeyf Küresel Eylem Günü

30 Nisan, 2018
13750
28 Nisan Sur ve Hasankeyf Küresel Eylem Günü








BASINA VE KAMUOYUNA 


Değerli Basın Emekçileri, Değerli Katılımcılar, Saygı Değer Halklarımız!


Tarihe, kültüre, topluma ve doğaya saygıyı esas alan kurumlar, kişiler, platformlar ve girişimlerle yaptığımız yoğun tartışmalar sonucunda ‘28 Nisan Sur ve Hasankeyf için Küresel Eylem Günü’ ilan edildi.Bugün çok sayıda ülkede bu iki antik kent üzerinde devam eden yıkım ve taşınmanın durdurulması için eş zamanlı olarak bir dizi eylem ve etkinlik yapılacak.Biz de Sur’dan Sur’un sesini duyurmak için buradayız.Dice ve Hasankeyf için buradayız.Bugün bu kentler ile ilgili tarihe bir not düşmek için buradayız,Bu doğal ve tarihsel alanların çığlığını dünyaya duyurmak için buradayız.

Asırlardır kesintisiz bir yaşamın sürdüğü Sur ve 12 bin yıllık Hasankeyf,21. yüzyılda yok olma tehdidiyle karşı karşıya!Dicle nehrinin kenarında bulunan bu iki kültürel ve doğal miras alanı, dar bir çevrenin ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna son yıllarda telafisi mümkün olmayan çok boyutlu  yıkımlara maruz kaldı.Bu yıkımlar karşısında Yüksek siyasetin ilgisizliğini eleştiriyor  ve bu sessizliğin kırılmasını istiyoruz artık.Neoliberal,rantçı,baskıcı ve savaşcı politikalara yıkımı ve yapımı ile malzeme haline getirilmek istenen bu ortak miras alanlarımız için yapabileceğimiz çok şey var.

SUR ORTAK DÜNYAMIZDIR


Çok eski yerleşim alanlarını içinde barındıran Sur’un tarihi, M.Ö. 7500 yıllarına dayanmaktadır. Dünya Kültür Mirası olarak kabul edilen Diyarbakır Surları, çevrelediği Suriçi ve neredeyse kent kadar eski olan Hevsel Bahçeleri, geçmişten bugüne bir tarih ve kültür merkezi olma özelliğini her zaman korumuştur. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı, toplamda 191 üye ülkenin 1031 alanının yer aldığı Dünya Miras Listesi’nde (DML), Türkiye’den yer alan 15 eserden birisidir.

SUR’DA NELER OLDU?


Tarihi Sur içi yerleşmesinde 2015 yılı Eylül ayı sonunda sokağa çıkma yasakları başladı. Bu süreçle birlikte yarı açık hava müzesi özelliğini taşıyan Sur’da başlatılan yıkım, 9 Mart tarihinde operasyonlar bitmesine rağmen, yıkım ve yasak halen  devam etmektedir.Aylık uydu görüntülerinde açık bir şekilde görüldüğü gibi asıl yıkım çatışmalardan  sonra yapılmıştır.Bu uydu görüntülerinden anlaşılacağı üzere bu mahallelerde bulunan bir çok ev küçük onarımlarla yapılıp sahiplerine teslim edilebilirdi.Ancak tüm itirazları rağmen oradaki evler ve sokaklar ağır iş makineleri ile sıradan bir inşaat alanına çevrilerek düm düz edildi ve oradaki hafriyat Dicle Nehri’ne döküldü.

Mart 2016’da ise Sur’un tamamı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından parsel bazında inceleme yapılmadan “Acele Kamulaştırma” kapsamına alındı ve yurttaşların mülklerine el konuldu.Mayıs 2017’den itibaren de çatışmalı bölgenin dışında kalan Ali Paşa ve Lale Bey Mahalle sakinleri ise camiden yapılan anonslarla,suları ve elektrikleri kesilerek kentsel dönüşüm bahanesiyle zorla evlerinden çıkarıldı.‘Kentsel Dönüşüm’ kapsamında bu mahallelerde başlayan yıkım-yapım devam etmektedir. Bu iki mahallenin neredeyse tümü yıkılmış ve bir bölümünde Sur’un tarihi dokusuna uymayan yeni betonarme evler inşa edilmiştir. 


Sur’da çatışmalı süreçten kaynaklı onlarca insan yaşamını yitirirken,40 bine yakın insan göç etmek zorunda kaldı.6 mahalle tamamen yıkıldı.Onlarca işyeri yıkıldı, büyük çoğunluğu aylarca kapalı kaldı.Birçok tesçilli ve tescile değer yapı bu çatışmalarda zarar gördü ve bazıları yıkıldı.Sur halkı, uzun süre boyunca temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamadı,eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetlerinden faydalanamadı.Uzun bir tarihten beri yaşadıkları mahallelerden göç etmek zorunda kalan yurttaşların, mülkiyet ve barınma haklarına el konuldu.Çatışmalı sürecin yarattığı yıkımdan kaynaklı büyük bir yoksulluğun içine sürüklenen birçok mahalleli, dava ve avukat masraflarını karşılayamadıkları için hukuki yollardan haklarını arama mücadelesinden de mahrum bırakıldılar.Bu sorunların tümü tüm yakıcılığı ile devam etmektedir.

Sur’da Yasaklar neden kalkmıyor,Sur’daki hafriyatın tarih ile birlikte yok edilmesinin amacı neydi,Sur’luların evlerine ve mahallerine dönmelerine neden izin verilmiyor!Ya orada yapılan villalar kimlere satılacak?

Bizler bu soruların peşini bırakmayacağız.


SUR’U İNSANSIZLAŞTIRMAK ve SUR’UN DEMOGRAFYASI İLE OYNAMAK İNSANLIK SUÇUDUR

Tarih boyunca 33 medeniyetin bugüne kadar koruduğu Suriçi, 21.yüzyılda büyük bir yıkıma maruz kalarak, güvenlik politikaları ve çağdaş kentleşme yalanıyla köklü bir şekilde yok edilmeye çalışılmaktadır.Siyasi iktidar 10 bin yıldır kesintisiz yaşamın sürdüğü Sur’da,toplumsal belleği,dayanışmayı, sosyal yapıyı ve tarihsel kimliği yok sayan bir anlayışla mekanı insansızlaştırarak, sadece ticari-dini ve turistik faaliyetlerin yapıldığı ruhsuz bir kent hedeflemektedir.Kenti insandan ve toplumdan ayırma çabası söz konusudur.Bu kabul edilemez.


SUR’A SAYGI,SUR’UN İNSANINA SAYGI! 


Sur’u korumanın ahlaki ve insani yolu, ’Sur halkının yaşam biçimine ve taleplerine SAYGI’ya dayanmaktadır. Bu bakımdan Sur’u korumak isteyen herkesi öncelikle Sur’un tarihine ve üzerinde yaşayan toplulukların yaşam biçimine saygılı olmaya davet ediyoruz.Farklı etnik, sınıf, kimlik ve inançtan halklara tarih boyunca ev sahipliği yapmış olan Suriçi,çok katmanlı demografik yapısı ile tarihin her döneminde kozmopolit bir yerleşim yeri olmuştur.Bu nedenle ‘Sur İçi Ortak Dünyamızdır’.Ortak Dünya karakterinden dolayı, Sur kenti belli bir kesime, sermaye veya iktidar grubuna, belli bir etnik ya da inançsal grubun mülkiyetine veya hegemonyasına bırakılmamalı,kimliksizlileştirme  tek tipleştirilememeli ve satılmamalıdır diyoruz.

Bu nedenle Sur ile ilgili mahallede oturan yurttaşlar,hukukçular,mimarlar ve göç uzmanları ile yaptığımız görüşmelerde ortaya çıkan hayati düzeyde birkaç talebimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz:

• 6 mahallede uygulanan sokağa çıkma yasağı kaldırılmalı, mahalleler uluslararası uzman heyetlere ve ilgili kent dinamiklerinin incelemesine açılmalıdır. 

• Acele Kamulaştırma kararı kaldırılmalı,bu kararlara şu ana kadar yapılan uygulamalara itirazın hukuk yolu açık tutulmalıdır. 

• Sur ‘da Kentsel dönüşüm, kentin tarihsel, kültürel, ekolojik ve politik yıkımıdır. Kentsel dönüşüm bir an önce durmalıdır.

• Yıkım süreci ile birlikte revize edilen KAİP yeniden düzenlenmeli  veya eski haline getirilmeli

• Yeniden yapılacak yapılarda bu duruma göre KAİP referans alınmalı

• Bu mahallelerde yapılan yeni evlerin yapımı ve satışı durdurulmalı, yeni yapılan evler KAİP –Koruma Amaçlı İmar Planı –restore edilmeli ve mahallede oturan hak sahiplerine herhangi bir sözleşme ve borçlanma talep edilmeden teslim edilmelidir. 

• Mülkiyet devri iptal edilmeli,Yurttaşların mülklerine el konulmasından vazgeçilmeli, evrensel hukuk normları ile güvence altına alınmış olan ‘Barınma ve Mülkiyet Hakkı’ derhal sağlanmalıdır.Sur’lular evine dönmelidir.

• Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde yapılan evlerin tümü mülk sahiplerine teslim edilmeli,bu evler hiçbir koşulda şirketlere verilmemeli,ticari faaliyetler için değil yurttaşların barınma ihtiyacı için kullanılmalıdır.

• Sur halkının kültüründen uzaklaştırılıp asimile edilmesine, ekonomik olarak Yoksullaştırılmasına, Toplumu tek tipleştirme aracı olarak kullanılan TOKİ konutlarına borçlandırma ve takas yoluyla mahkûm edilmesine son verilmelidir. 

Sur’lular evlerine ve mahallelerine geri dönmeden, Sur kenti asıl sahiplerine teslim edilmeden buradaki sorunlar çözülmeyecektir.


HASANKEYF VE DİCLE NEHRİ’Nİ YALNIZ BIRAKMAYALIM


Yine 12 bin yıllık geçmişiyle, geniş bir alana yayılan yüzlerce eseriyle, insanların kısa süre öncesine kadar yaşadığı 6000 mağarısıyla, 20’den fazla doğu ve batılı uygarlık ve kültürün iziyle, bin yıllardır var olan çok kültürlü yapısıyla, Dicle Nehri ve doğayla birlikteliğiyle Hasankeyf dünyada benzeri olmayan üstün bir mekandır!Bırakın coğrafyamızı,dünyada 12 bin yıldır sürekli yaşamın var olduğu bir yerleşim yeri yoktur.Dünyaca bilinen Efes, Truva ve Kapadokya’dan birçok konuda daha değerli olan Hasankeyf, UNESCO’nun on kriterinden dokuzunu yerine getirmesine rağmen ne Türkiye Hükümeti’nin ne de Unesco’nun Dünya Miras Listesi’ne alınması yönünde bir girişimi olmamıştır. 


ILISU BARAJININ ARKA PLANINDA NE VAR?

21 yıldır gündemde olan Ilısu Barajı ve HES Projesi Hasankeyf’i ve Dicle Nehrini sular altında bırakmayı ve koskoca bir coğrafyayı yok etmeyi hedeflemektedir.Hasankeyf’in dışında Yukarı Mezopotamya’da araştırmalara konu olmayan yüzlerce höyük ve antik yerler de kültürel kıyımın hedefindedir.  

Bu yok edilişler coğrafyamızda yaşamış ve yaşayan tüm kültürleri, daha geniş tanımıyla tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Hasankeyf’te birkaç eserin taşınması ise bu yıkımı perdelemeyi amaçlamaktadır. Birkaç eserin taşınmasıyla büyük yıkımın kapısı açılmaktadır.

Ilısu Projesi sosyal açıdan da büyük bir facia getirecektir. Bu coğrafyada yaşayan yaklaşık 80 bin insanın yaşam kaynaklarının yok edilerek yoksulluğa mahkum edilmesi anlamına gelmektedir. Ilısu projesinden ekonomik olarak Merkezi Hükümet, bir kaç büyük Türk ve uluslararası şirket ve sadece bazı büyük toprak sahipleri ve birkaç şirket faydalanacaktır. Birçok kültüre mal olmuş yaşam alanlarımız elimizden alınırken Yerel halk da büyük bir yoksulluğa mahkum edilmektedir. 

Bilinçli bir şekilde Toplumun hafızası ve mirası yok edilmeye çalışılmaktadır. Ilısu Projesi’nin gerçekleşmesi durumunda kapitalist ekonomi yaygınlaşacak ve toplumda kendi kendine yetebilen dayanışmacı ve sosyal ekonomi modelleri yok olacaktır. 


DİCLE BASRA’YA AKMALI,NEHİRLERİMİZDEN ELİNİZİ ÇEKİN!


Coğrafyamızın önemli bir kısmını su altında bırakmayı hedefleyen Ilısu Projesi, ekolojik olarak büyük yıkım ve tahribatlara neden olacağı ortadadır. Bazı barajlar yapılmış olsa da Dicle Nehri halen bazı doğal özelliklerini korumaktadır. Sadece Türkiye coğrafyasında değil Ortadoğu’da da neredeyse bütün nehirler doğal özelliğini kaybetmiştir. Yeterli araştırmalar yapılmadığı için net sayısı bilinmemekle beraber yüzlerce bitki ve hayvanın yaşam alanının ciddi şekilde tahrip edilmesi beklenmektedir. İnsan eliyle yapılan suni müdahalelerle planlanan baraj gölüyle bölgesel iklimin de değişeceğini Fırat nehrinden anlayabiliriz. Yapılan her bir müdahaleyle yağış rejimi daha da değişecek ve geniş coğrafyada tarım da dahil olmak üzere bir çok sektör olumsuz etkilenecektir. 

Basra Körfezine kadar Dicle boyunca yaşama darbe vuracak Ilısu Projesi, ekonomik rant ve Ortadoğu özelinde siyasi çıkarlar için yapıldığı açıktır. Bu bakımdan 21 yıllık ısrarlarımıza rağmen 21 yıldır bu yanlışta ısrar ediliyor,dolayısıyla dünyanın en tartışılır barajlarından biri olacağı kesindir. 20 yıllık renkli mücadele geçmişinde bir çok defa bu baraj projesi durdurulmuş olsa da her defasında hükümetlerin yeni hamleleriyle projeye devam edilmiştir. Ancak bizler direnişten vazgeçmeyerek bir çok kesim tarafından imkânsız gibi görüleni, yani Ilısu Projesini durdurulmasını, başaracağımıza inanıyoruz. Ilısu Barajı su tutsa bile, suyun bırakılmaması için mücadeleye devam edeceğimizi belirtmek isteriz. Proje tamamlansa bile barajın yıkımı için mücadeleye devam diyeceğiz. Çünkü Hasankeyf ve Dicle yaşam ve onurdur!İddia edildiği gibi, 60-70 yıllık gibi kısa bir ömrü olan bu baraj için böylesi bir doğa katliamı gereklimidir?


Kent ve doğa katliamına izin veren,ortak tarihimiz ve ortak mirasımız üzerinden yıkımları başlatanları biliyoruz,bu mirasın sahipleri olan topluluk ve kültürleri kutuplaştıranları,yıkıp tekrar yapmayı politik yatırımlara çevirmek isteyenleri bizler çok iyi tanıyoruz.Sur ve Hasankeyf’te Sosyal, Politik, Ekolojik, ve Kültürel Kırımın amaçlarını kuşaktan kuşağa anlatacağız.Bu kötülüğün aktörleri tarihte bu güzelim mekanları yok edenler olarak yerlerini alacaklar.Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.Bunun için Sur’dayız,Hasankeyf’teyiz,Diclede’yiz,Gitmiyoruz,Gitmeyeceğiz.


SİZE SESLENİYORUZ,LÜTFEN BU SESE KULAKLARINIZI TIKAMAYIN ARTIK!


BM,AB ve ilgili uluslarası örgütler başta olmak üzere;Sanatçı, Aydın ve  Yazarları,Ekoloji Hareketlerini,Kent Hareketlerini, Kadın Örgütlerini;STK’lar, Platform ve İnisiyatiflerİ,duyarlı Siyasi Parti ve Sendikaları, Meslek Örgütleri ve Odalarını,Bütün duyarlı çevreleri ve halklarımızı Sur ve Hasankeyf antik kentlerini sahiplenmeye davet ediyoruz.Bu kentler insanlığın ortak mirasıdır, herkese aittir. Dolayısıyla herkesi ilgilendirir. Bu nedenle bu kentlerin yıkımının, taşınmasının ve satışının durdurulması için herkesi sorumluluk almaya ve bu kentleri sahiplenmeye davet ediyoruz.Bu sessizlik artık bir son bulmalıdır.Bu duygu ve düşüncelerle Herkesi bu günden ititbaren bulundukları merkezlerde duyarlı olmaya ve duyarlılık yaratmaya ve bu sese ses olmaya çağırıyoruz. İnanıyoruz ve biliyoruz ki bu kentlerin yıkımına birçok insan karşıdır. Karşı olduğumuzu ortaya koymanın yolu meşru ve demokratik yollardan SUR ve HASANKEYF’in çığlığına sahip çıkmaktan geçer. 

Bu nedenle:


HASANKEYF’TE YIKIM VE TAŞINMA DURSUN,HALK GÖÇERTİLMESİN!

• COĞRAFYAMIZIN SON BÜYÜK NEHRİ DİCLE NEHRİ KORUNSUN!

• SON BÜYÜK DOĞAL NERİMİZ DİCLE’NİN SULARI AKSIN!,DİCLE’NİN SULARINI KİRLETMEYİN,ELİNİZİ,KEPÇELERİNİZİ DİCLEDEN ÇEKİN ARTIK! 

• SUR’DA YASAKLAR KALKSIN, SUR YAŞASIN, SUR’LULAR EVİNE DÖNSÜN!

• KENT, DOĞA VE YAŞAM ALANLARIMIZIN KATLİAMINA İZİN VERMEYELİM! ORTAK TARİHİMİZE,DOĞAMIZA VE KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIM!

• SUR VE HASANKEYF’TE TARİHSEL,POLİTİK,EKOLOJİK,VE KÜLTÜREL KIRIMI DURDURALIM! DİYORUZ.


              Sur’dayız, Hasankeyf’teyiz, Dicle’deyiz, Gitmiyoruz, Gitmeyeceğiz.


MEZOPOTAMYA EKOLOJİ HAREKETİ, 

SUR’UN YIKIMINA HAYIR PLATFORMU, 

SUR’LA DAYANIŞMA PLATFORMU, 

HASANKEYF’İ YAŞATMA GİRİŞİMİ