Çerezler & KVK (Kişisel Verileri Korunması) Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için aydınlatma metni ve çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
BASIN AÇIKLAMASI: 17 Ağustos Büyük Marmara Depreminin 11. Yılında, Felakete Neden Olan “Kentsel Rant” Uygulamaları Artarak Devam Ediyor…
17 Ağustos 1999’da Marmara Bölgesi'nin üçte birini altüst eden, 20 bini aşkın can kaybını ve 100 binden fazlası yıkılmış 400 bine yakın hasarlı konut ve işyerini ardında bırakan büyük depremin üzerinden on bir yıl geçti.
Başta politikacılar olmak üzere tüm taraflar afetlere karşı önlemler alınacağı konusunda kesin bir ifadeyle sözler verdi: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”tı. Depremi afete dönüştüren koşulların ortadan kaldırılması konusunda mutabakat sağlanmıştı. Kentleşme, planlama, yapı üretim ve denetim süreçleri bilimsel bir niteliğe ve sağlıklı işleyişe kavuşturulacaktı.
Depremlere yönelik önlemlerle ilgili çalışmaları öncelikli ve yaşamsal öneme sahip bir konu olarak gören Mimarlar Odası, yasaların ve planlama süreçlerinin “rant” yerine “toplumsal yarar”ı gözeten, katılımcı, şeffaf ve denetlenebilir bir ortamda yürütülmesi gerektiğini her fırsatta dile getirmiş, bu kapsamda pek çok çalışma ve etkinlik gerçekleştirmiştir.
Geçen 11 (on bir) yılın sonunda yaşanan büyük acılara ve maddi kayıplara rağmen, ne yazık ki ülkeyi yönetenler bu felaketten gerekli dersleri çıkartmamış ve bir arpa boyu yol alınamamıştır. Başlangıçta alınan kimi tedbirler dahi ortadan kaldırılmış ve yeni riskleri davet eden karar ve uygulamalara hız verilmiştir. Bu nitelikte yapılan pek çok yanlış söz konusudur.
Marmara depreminden sonra oluşturulan Ulusal Deprem Konseyi ve Deprem Şurası gibi yapılanmalar daha demokratik ve katılımcı bir yaklaşımla ele alınması gerekirken dağıtılmışlardır. Bu kararla, afetle ilgili koordinasyon ve sağlıklı bilgi edinme yolları kapatılmış ve afet çalışmaları siyasetin güdümüne girmiştir. Yeniden ve siyasetten bağımsız, tüm toplumun güvenebileceği organizasyonların gerçekleştirilmesi bu koşullarda daha da önemli hale gelmiştir.
2001 yılında sadece 19 ilimizde uygulamaya sokulan 4708 Sayılı Yapı Denetim Yasası, kamusal denetim mekanizmalarını ortadan kaldırarak özelleştirmiştir. Mimarlığı yapı üretim sürecinin dışına atan, bu yasanın sorunları çözmeyerek daha da kalıcılaştıracağı yönündeki uyarılarımız ise dikkate alınmamıştır. Yaşanan süreç sonunda önerilen sistem çökmüştür. Buna rağmen hiçbir düzenleme yapılmadan Bakanlar Kurulu kararı ile Ocak 2011 tarihinden itibaren 4708 Sayılı Yasa tüm yurtta uygulamaya konacaktır.
Bu aşamada “çökmüş bir sistem”de ısrar etmek yerine, yapı üretimi ve denetim sürecinin tekrar masaya yatırılması; mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü ticarileştirilen yapı denetim şirketi modeli yerine, meslek Odalarını da sürecin içine alan, kamuyu yeniden öne çıkaran modellerin benimsenmesi gerekmektedir.
Düzensiz yapılaşmada rol oynayan ayrıcalıklı imar hakları elde etmeye yarayacak plan tadilatları belediye meclislerinin en önemli konusu olmaya devam ediyor. Bilim ve akıldışı kararlar bu yolla alınabilmekte, aynı nitelikte bir örnek olarak Sakarya Akyazı’da fay hattının bulunduğu alanda varolan 150 metre genişliğindeki yapılaşma yasaklı alan 20 metreye indirilebilmektedir.
Meclis kararlarının dışında, plan yapma yetkisi verilen kurumlarda da benzer davranışları gözlemlemek mümkündür. Bu uygulamalarla imar rantı, “rant ekonomisi”nin en önemli girdilerinden biri olmaya devam ediyor. 17 Ağustos’ta enkaz altında kalan rant ekonomisi ve onun uygulayıcıları bilim ve ahlakdışı her yöntemi kullanarak ülkemizi yeni 17 Ağustoslara sürüklemeyi tekrar göze alabiliyor. Bu bağlamda, bilimsel ve teknik kuralların siyasal kararlarla değiştirilmesini mutlak bir şekilde engelleyen düzenlemelere gidilmesi zorunluluğu vardır.
Yasa, hukuk ve planlama gibi kavramları hiçe sayan TOKİ uygulamaları kentlerimizin başına bir kabus gibi çökmüş durumdadır. Sağlıklı ve güvenli kentleşme için, Türkiye’nin her yerinde yükselen, bulunduğu ortama ve çevreye duyarsız tek tip konut üretimine son verilmeli, TOKİ’nin plan yapması engellenmeli ve bu kuruluşun yapmış olduğu işler yapı denetimi kapsamına alınmalıdır.
Kent yoksullarını barındıkları alanlardan söküp atmanın bir yolu olarak uygulanmaya konan “kentsel dönüşüm” toplum yararını değil, rantı ve yağmayı öne çıkarmaktadır. Kentlerimizin sağlıksız ve riskli bölgelerinin, bütüncül bir planlamaya bağlı olarak yaşayanlarının da kararlara katılımı ile iyileştirilmesi ve toplumsal çıkarları gözeten, katılımcı, şeffaf ve denetlenebilir bir süreci örgütlemek gerekirken, bunun yerine yerli ve yabancı kimi sermaye gruplarına rant ve girdi sağlama hedefi öncelik olarak kabul edilmektedir. İmar planlarına göre boşaltılması gereken riskli yerlerde yaşayanlarla ilgili hiçbir plan ve program uygulamaya konmadan insanlar mağdur edilip sokağa atılırken, bu alanlar için yüksek yoğunluklu yapılaşma getiren “rant” kararları alınmaktadır. Oysa bu bölgelerin plan dahilinde kentlerimizin gereksinimi olan yeşil, spor, rekreasyon alanları gibi ortak donatı alanları olarak değerlendirilmesi zorunluluğu vardır.
Sonuç olarak, yukarıda belli başlılarını ortaya koyduğumuz sorunlar ve uygulamalar nedeniyle afetlere yönelik çalışmaların sağlıklı biçimde yapılması ve kentlerimizin güvenli yaşam alanları haline gelmesi olanaksız hale gelmektedir.
Büyük Marmara depreminin 11. yılı nedeniyle, yıllardır doğal, tarihî, kültürel ve toplumsal değerlere saygılı, planlı, bilim ve teknik gereklere uygun ve en önemlisi insan yaşamına yaraşır yapı ve yaşam çevrelerinin gerçekleştirilmesi amacıyla bir kez daha tüm kesimleri çaba göstermeye çağırıyoruz.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
MİMARLAR ODASI
Merkez Yönetim Kurulu