BASIN AÇIKLAMASI: 1 Mayıs’ta da Emek ve Emekçilerle Beraberiz..!

04 Eylül, 2010
8269
BASIN AÇIKLAMASI: 1 Mayıs’ta da Emek ve Emekçilerle Beraberiz..!

Uygarlık tarihi aynı zamanda emeğin tarihidir. Emeğin saygınlık kazandığı oranda insanlık uygarlaşma yolunda önemli adımlar atabilmeyi başarabilmiştir. Bugün gelinen aşamayı doğru anlamak ve değerlendirebilmek için emeğin tarihsel süreç içersindeki rolünü iyi anlamak gerekiyor.

Her şey “emek”le başladı. Megaron’dan bugüne uzanan mekansal değişimin özünde “emek” vardır. Barınaklar, mahalleler, kentler, metropoller ve nihayet küresel mekânlar emeğin üzerinde şekillenir. Kölecilik, Feodalite, ve Kapitalizm emek sömürüsüne göre şekillendiler. Buna koşut olarak özgürlük, eşitlik, barış, adalet, hukuk, sosyal kazanımlar ve emeğin insanlığa kazandırdığı tüm “evrensel değerler” olarak insanlığın övünç kaynağını oluşturmaktadır.

Nihayet Küresel Kapitalizm tüm varlığını emek sömürüsüne borçludur. Krizini aşmak için emeğin ve toplumsallığın var ettiği kamusallığı talan etmektedir. Bugün emeğin istismarı, tüm teknolojik ve bilimsel gelişmişliklere karşın daha kapsamlı ve organize bir nitelik kazanmıştır. Yaratılan “tüketim toplumu” kapsamında artık emekçi, bir tüketim nesnesi olarak da önemli bir konuma gelmiştir. Bu durumu meşrulaştırmak ve sürdürebilmek için “emeği yok sayan” değerlendirmeler üzerinden “emek istismarı”nın yapılması gündemdedir.

Uygarlaşmaya karşıt bir gelişim gösteren kapitalizm, günümüzde 2. Dünya savaşından sonraki en büyük krizini yaşamaktadır. Her şeyi “meta” olarak gören bir anlayış doğal olarak kesintiye uğramıştır. Bu süreçte artık, neo-liberal politikalarla kapitalizmin varlığını sürdüremeyeceği anlaşılmıştır. Ve bu nedenle kapitalizmin güçlü merkezleri kimi kamusal ve sosyal araçlara başvurma gereğini duymaktadırlar.

Ülkemiz yönetimleri bu süreci dahi anlamaktan çok uzaktalar. Hala neo-liberal politikaların kötü bir kopyasının savunuculuğunu görev edinmeye ve bayraktarlığını yapmaya devam etmektedirler.

Gündemde olan Anayasa değişiklikleri ise; emekçilerin hak arama ve örgütlenmelerinin önündeki engelleri kaldırmadığı gibi, çalışma koşullarını daha da kötüye götürebilecek ve yetersiz olan iş güvencelerini de tamamen ortadan kaldırabilecek niteliktedir. Bu çerçevede kamu çalışanlarının sendikalaşması göstermelik bir şekilde gündeme getirilmektedir.

Kamunun tasfiyesi sürecinde hukuka aykırı olarak uygulanmakta olan 4-C uygulamaları için iktidar yasal güvenceler oluşturma çabasındadır. İşçiler lehine göstermelik ve içi boş kimi söylemlerle bu uygulamalar meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Bin bir emek ve özveriyle yaratılan “kamu varlıkları” kapitalizmin krizini ötelemek ve kimi çevrelere rant sağlamak amacıyla satışa sunulmaktadır. Bu varlıkların satışı; hem yılların birikimi emeğin yok edilmesi hem de emekçilerin işsizleşmesi anlamına gelmektedir.

Bu çerçevede kamu varlıklarımızı ve kentsel alanı “rant alanı” olarak gören anlayışlar “rant odaklı” kentsel politikaları uygulamaya çalışmaktadırlar. Bu anlayışa bağlı olarak “kentsel dönüşüm” kararları gündeme gelmektedir. Bu kararlar, yılların toplumsal birikimi olan emeği yok etme ve emekçileri işsiz bırakmasının yanında yaşam alanlarından da sürgün edilmelerine neden olmaktadır.

Kentsel mekanda “varsıl-yoksul” ayrışmasını daha da derinleştiren, kültürel zenginliğimizi ve toplumsal barışı ortadan kaldıran “rant”a dayalı ve/veya “şoven” nitelikteki uygulamalar emekçiler ve toplumsal süreçler açısından var olan kaosu daha da derinleştirmektedir.

Gerçekte gereksinimimiz olan, emeğin hak ettiği saygınlığı kazandığı, barış ve esenliğin egemen olduğu bir geleceğin birlikte inşa edilmesidir.

12 Eylül faşizmi ile yüzleşmeden ve 1977 yılında gerçekleşen “1 Mayıs Katliamı”nın sorumluları açığa çıkarılarak cezalandırılmadan “demokratik gelişme”den söz edilemeyeceği bir gerçektir. AKP iktidarının “demokratik açılım” söylemi gerçek bir demokrasi beklentisinden uzaktır. Gerçek bir demokrasi gereksinimi yerine kendi iktidarını derinleştirme çabasından başka bir şey değildir.

Gündem emek eksenli politikaları zorunlu kılmaktadır. Tekel işçilerinin onurlu direnişi yeni bir süreci başlatmıştır. 12 Eylül ölü toprağı toplumsal muhalefetin üzerinden kalkmıştır. Artık toplum kendine daha fazla güvenmeye ve hak aramaya başlamıştır. Bir avuç emekçi dayanışmanın muştusunu vermiştir…

Mimarlar Odası, 56 yıllık geçmişi ile emek ve demokrasinin yanında yer almıştır. “Kamu ve toplum yararına” bir mimarlık çabası ve “Mimarlar Odası toplum hizmetinde” şiarı bu birlikteliğin ve dayanışmanın kaynağını oluşturmaktadır. Şüphesiz, gelecek, bu dayanışmanın daha da pekişeceği yıllar olacaktır.  

1 Mayıs 2010 İşçi Bayramı ile dayanışmanın daha da yükseleceği inancıyla; tüm emekçilerin bayramını kutlarız.

TMMOB
MİMARLAR ODASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU